25 Kasım 2009

MODERN VE UYGAR KENTİN HAVADA UÇUŞAN KALDIRIM TAŞLARI


İzmir’e yılın herhangi bir anında gittiğinizde ilk göze çarpan şey her mevsim her ay her gün şehrin her yerinde bayrakların asılı olduğudur. Adeta her günü 23 Nisan veya 29 Ekim gibi yaşar İzmir. Evet, kimsenin bayrak asmasına edecek lafımız yok, isteyen asar, isteyen asmaz. Ama bunu yılın her günü yapmak çok farklı ve üstünde durulması gereken bir ruh haline işaret ediyor.


İzmir’de Demokratik Toplum Partisi'nin konvoyuna yapılan saldırı çok düşündürücüydü, hem bu ülkenin hem de bu kentin geleceği adına. Evet DTP’nin de mutlaka hataları var, gerilla kıyafetli çocuklarla açık açık militarizm gösterisi yaptı DTP. Halbuki tam tersi barışın dili ve barışın kıyafetleri konuşulmalıydı. Ama barışın dilini konuşsa bile, bir düşünün buna İzmir’de izin verilir miydi?

İzmir'deki çok uzun süredir bir milliyetçi, ulusalcı ve ırkçı gerginlik var. Özellikle yaratılmış bir gerginlik bu. İzmir çok uzun zamandır adeta Trabzon’daki gibi gerginliğin her an büyük ve tehlikeli bir patlamaya teğet geçtiği bir şehir.

Tüm ülkelerde ve tüm büyük şehirlerde faşizm ve ırkçılık nasıl arttıysa İzmir’de de yıllar içinde aynı süreç yaşandı. Şehirde özellikle varoşlara Doğu’dan göç alındı. Orta sınıfın iyiden iyiye egemen olduğu bir şehirde evet alt düzey işleri yapacaklar Kürtler olacaktı tabii ki, orta sınıf ucuz işçi Kürtlere muhtaçtı, nasıl zamanında Almanlar Türkiye’den gelen ucuz işgücüne zorunluysa. Ve Kürtler İzmirlinin modern diye tanımladığı yaşam tarzına uyum sağlayamadı. Orta sınıf İzmirli korktu Kürtlerden. Yoksa hayat tarzını artık yaşayamayacak mıydı. Korku, her zamanki gibi ırkçılık ve faşizmi besledi. Ulusalcı faşizm, milliyetçi ve ırkçı örgütler, partiler, bu korkuyu ustaca kullandı. “Evinize Kürt temizlikçi almayın”, “Kürtlerden alışveriş yapmayın”..vb gibi çağrılar yapıldı ve cevap buldu. İzmir içinde adeta iç düşman gibi görülmeye başlandı Kürtler. MHP’nin en güçlü tabanının olduğu ve en fazla oy aldığı şehirlerden birinin İzmir olması bir tesadüf mü, ya da şovenist parti Genç Parti’nin büyük oranda oy alması.

DTP'lilere taş atanlar için küçük bir ülkücü gruptu deniyor ama görüntüler bunu yalanlanıyor. Sloganlara, atılan taşlara o gruplarla ilgisi olmayan birçok vatandaş katılıyor. Ortaçağda cadılara gösterilen haçlar gibi DTP’lilere karşı bayrak gösteriliyor.

İzmir, Türkiye’nin geri kalanından farklı bir yer değil, İzmir de herşeyiyle tam da bir Türkiye kenti. İzmir şu anda orta sınıf faşizminin en yaygın olduğu kent. Kadınların başının açık olması ve rahat bir yaşam tarzına sahip olması bir kenti uygar ve modern yapmaz. Bir kenti uygar yapan, modern yapan kozmopolitliği, farklılıklarla birlikte zenginlikleri yaşamasıdır. Bir kent eğer o kent içinde demokrasi da hüküm sürüyorsa moderndir.

İzmir, hızla bir Maraş, bir Çorum, bir Sivas olma yolunda ilerliyor. İzmir’de çok üzücü olaylar yaşanmadan bir an önce önlemler alınmalı. Bu ülkenin bir Maraş, Çorum veya Sivas faciası daha yaşamaya, yaşatılmaya, aynı oyunlara gelmeye hakkı yok.

19 Kasım 2009

ONUR ÖYMEN’E TEŞEKKÜRÜ BİR BORÇ BİLİRİZ


Onur Öymen, 1966-1968 yılları arasında NATO Dairesi’nde İkinci katiplik görevini yaptı. 1968’de Avrupa Konseyi Daimi Temsilciliği’nde İkinci katiplik, daha sonra da başkatiplik, Ankara’da Siyaset Planlama ve Avrupa Konseyi, daha sonra da Kıbrıs Dairelerinde Şube Müdürlüğü yaptıktan sonra 1974 yılında Lefkoşa Büyükelçiliği Müsteşarı ve 1997’de NATO Daimi Temsilciliği görevinde bulundu.
Yazıma Öymen ile ilgili bu bilgileri paylaşarak başladım ve NATO’nun altını özellikle çizdim ki, baştan sorgulanılsın günümüzde milliyetçilik, bağımsızlık, ulusalcılık gibi sözcükleri ağzından düşürmeyen Öymen’in tam bağımsızlık, antiemperyalizm gibi ilkelere sıkı sıkıya bağlı görüntüsü birazcık olsun sorgulansın.

Evet Öymen sakin konuşan, eğitimli, bir sürü yabancı dil bilen, Galatasaray Lisesi mezunu bir kişilik. Tam da Kemalist rejimin istediği tarz bir vitrin adamı. Geniş kitleleri aynı Bekir Çoşkun örneğinde olduğu gibi insansı yönüyle, güzel sevgi dolu yüzüyle, eğitimiyle etkileyecek bir figür. Ama tarih bize acı şekilde öğretti ki, birçok ülkede birçok faşist eğilimli politikacılar ve yazarlar da gayet nazik görüntülü insanlardı. Eğitimli ve birikimlilerdi. Ama o güzel yüzlerdeki ağızlardan insanlığa yakışmayacak sözler sarfedildi, akıl almaz yöntemler savunuldu. Aynı şekilde Öymen’in kutsal devletin bekası için; kadın, çocuk, yaşlı, genç demeden insanların katledilmesini doğru bir şeymiş gibi ve de üstelik günümüz için de bir çözüm gibi göstermesi gibi.


Ben Onur Öymen o talihsiz konuşmayı Meclis’te yaptığından beri ben Onur Öymen’e çok minnettar hissediyorum kendini, bu ülkenin gelecekteki demokrasisi için kaygılanan bir demokrat olarak. Dersim katliamını bir yöntem olarak öven ve öneren sözleri Öymen’in, bu ülkede hep halı altına süpürülmüş, Alevilerce bile görmezden gelinmiş bir katliamı tartışmaya açtı. Adı Tunceli diye değiştirilen bir bölgenin tarihini, acılarını yansıttı. Hem kendini hem partisini çıplak bir biçimde gösterdi herkese, zihniyetini deşifre etti tüm samimiliğiyle. Yalansız dolansız. Bizi Onur Öymen ve CHP hakikatiyle tekrar yüzyüze getirdi. Çünkü Öymen, anlık bir sinirle konuşmuyordu. Söyledikleri bilinçliydi. Ne düşünüyorsa ve istiyorsa ve düşlüyorsa onu söylüyordu.

Terörle mücadele adına bugüne kadar uygulanmadık hukuksal ve hukuk dışı bir yöntem kalmamışken, oluşan her barış ortamında tek çözümün silahta olduğunu düşünen zihniyetin fütursuzca dışavurumuydu bu. Öymen’in Meclis konuşması, Türkiye’nin kirli geçmişiyle ilişkisi açısından çok önemlidir. Ve de bu geçmişle hesaplaşması gereken kesimlerin başında gelen Alevilerin de artık bazı şeyleri farketmesi için. Tarihi çarpıtmak üzerine kurulu resmi politikaların sorgulanmasının yolunu açacaktır bu. Geçmişte yapılanların bugün de yapılabileceğinin kanıtını tüm topluma sunmuştur kendi ağzıyla Öymen.

Öymen, tercihini saklamıyor. Onu bu kadar samimi olabildiği için kutlarız. Günümüzde kaç politikacıda bu dürüstlük var ki. Beyefendi erkeklerin de, başı açık kadınların da sadece görüntüleri veya naziklikleriyle değerlendirilemeyeceğini göstermiştir Öymen. Öymen, hiç farkında olmadan ve de hiç istemeden bir tabunun yıkılması yolunda ilk kıvılcımı yakmıştır.

Bu ülkenin demokrasisinin geleceği için ona gönülden minnettarız. Teşekkürler Onur Öymen.