29 Temmuz 2010

KATALONYA'DA BOĞA GÜREŞLERİNE YASAK GELDİ, İSPANYOL SAĞINDAN İSE TANIDIK TEPKİLER


İspanya'nın doğusundaki Katalonya bölgesinin özerk yönetim parlamentosu, boğa güreşlerinin bu bölgede yapılmasını 1 Ocak 2012 tarihinden itibaren yasakladı.

Bir sivil toplum örgütünün geçen yıl başlattığı boğa güreşlerinin Katalonya’da yasaklanması kampanyası çerçevesinde toplanan 180 bin imzanın ardından aralık ayında Katalan parlamentosunda başlayan tartışma, dün yapılan oylamayla sonuçlandı.

68 ‘evet’e karşı, 55 ‘hayır’ ve 9 çekimser oyla Katalonya’da boğa güreşleri yasaklandı.
İspanya’da boğa güreşlerini yasaklayan ilk özerk yönetim 1991’de Kanarya Adaları olmuştu.
Bu kararın ardından İspanya’da sağ partiler ve sağ görüşlü gazeteler, çok bildik tepkileri bir bir sıralamaya başladılar. Katalonya’nın bu kararı almasının arkasında siyasi sebepler olduğu savunan El Mundo, ABC, La Razon gibi sağ görüşlü gazeteler, parlamentonun kararının hayvan sevgisinden değil, İspanya’ya karşı olmaktan kaynaklandığı iddialarına yer verdiler hemen. Hatta işi ileri götürüp, Katalan parlamentosunun aldığı kararı Demokrasiye geçiş sürecinden sonra İspanyol kültürüne yönelik yapılan en ciddi saldırı olarak yorumlamışlar.
Boğa güreşlerinin yasaklanmasından dolayı Katalonya bölgesi 300-500 milyon avro arasında ekonomik kayba uğrayabilir ama hayvan hakları savunucularının gönlünde kazandıkları yerin maddi bir karşılığı olamaz.

21 Temmuz 2010

BEYAZ YAKALI ÇALIŞANLAR, KENDİLERİNİ BİRER İŞÇİ OLARAK GÖRMÜYOR


“Bilişim ve Örgütlenme” uzun süredir takip ettiğim bir konu. Geçtiğimiz günlerde Başkent Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden Prof. Dr. Mutlu Binark ile bir görüşmem oldu. Bu konuda yetkin isimlerden biri Binark, Temmuz ayı başında İstanbul’da düzenlenen Avrupa Sosyal Forumu bünyesinde bir panele de katılmıştı. Binark ile şimdiye kadar IBM’de son dönemde yaşanan gelişmeler dışında örgütlenme anlamında ciddi deneyimleri olmayan bilişim sektöründe örgütlenmenin önündeki engelleri de konuştum.

Binark’a göre bilişim sektöründe çalışanların ciddi bir örgütlenmeye gidememesinin ardında pek çok sebep bulunuyor. Bunlardan en önemlilerinden biri de eğitimli işgücünün kendilerini birer işçi veya emekçi olarak görmemeleri. Bu tespit, üzerinde durulması gereken, sektörün önemli sorunlarından biri kanımca da.

Gerçekten de, meslek ve kariyer gibi kavramlar işin içine girince, bilişim çalışanları sendikayı daha alt sınıflara ait gibi birşey gibi görme eğilimine giriyorlar. Oysa günümüzün vahşi rekabete dayalı neo-liberal ekonomi düzeninde, meslek ve kariyer mitini derinden sarsacak şeyler oluyor. Güvencesiz çalışma koşulları, geleceğe yönelik belirsizlikler, gösterilen emeği karşılamayan düşük ücretler, esnek (ama mesai saati sonraları doğru esnek) çalışma saatleri, geç ödenen maaşlar, bir günde çalışanların kendini kapı önünde bulma riski, aldı başını gidiyor.

Bilişim sektörü çalışanları tam bir sınıf yanılsaması içinde. Geçtiğimzi yıl muhabir olarak izlediğim IBM önündeki bir eylemde bunu gör müştüm. Plazadan çıkan beyaz yakalı tabir ettiğimiz bilişim emekçileri, kendileri gibi birer emekçi olan eylemcilere, adeta başka bir dünyadan gelmişlercesine bakıyorlardı. Bazıları ise ellerinde Starbucks kahveleriyle eylemcilere bakma ihtiyacı hissetmiyor, adeta onların varlğından rahatsız oluyorlardı, “bunların işi ne burda” diyorlardı içinden

Beyaz yakalılar kendini işçi sınıfına ait hissetmiyor. Oysa artık değişen proleter profili belki de en çok masa başı çalışanlarını, beyaz yakalı ofis emekçilerini kapsıyor.

Beyaz yakalı kendini mavi yakalıyla bir görmüyor. Görmek istemiyor. “Ben eğitim aldım yıllarca, ABD’lerde okudum, sertifikalar elde ettim” diyor, kendini birer yönetici değil de işçi olarak görmek ağrına gidiyor belki. Oysa bu tam bir yanılsama. Bunu içselleştirmeden, bilişim çalışanlarının haklarının yenilmesinin önüne geçmesi zor. Veya en azından haklarının yendiğinin farketmesi.

19 Temmuz 2010

BİR BABAĞIN ÇIĞLIĞI...DUYAN YOK MU?



İstanbul Maltepe'de Gülsuyu'ndaki 67 numaralı ev. 19 Şubat günü, gece yarısını az geçmişken 67 numaralı evin kapı zili çalar. Bir binbaşı, yanında polis ekibi, mahalle muhtarı, Ali Rıza Yıldız’ı evin dışına çağırırlar. Aşağıda bir ambulans bekliyordur. Yıldız’a oğlunun ismi, nerede olduğu sorulur, bilgiler doğrudur. “Oğlunuz bir kaza geçirmiş” der binbaşı, “Başın sağolsun. Çocuğu kaybettik...” Babanın tek öğrenebildiği, oğlunun bir görev dönüşü, araç içinde patlayan silah sonucu yaralandığıdır. Yıldız, Şehitkamil Devlet Hastanesi’ne kaldırılmış, yapılan müdahaleye rağmen kurtarılamamıştır. Cenaze ailenin isteği üzerine memlekete, Sivas İmranlı’ya yollanır. Gaziantep’te kendisi için düzenlenen askeri tören hemen o sabah 9.30’da olduğundan ailesinin yetişme ihtimali yoktur. Törenin bu kadar apar topar yapılmasına da anlam verememişlerdir.


Ailenin kafasını karıştıran bir hadise, İmranlı İlçe Jandarma Bölük Komutanlığı’na bağlı Çayırlı Dere Karakol Komutanı’nın, mezar kazılırken Yıldız’ın dedesine “Aldığım bilgiye göre torununuz intihar etmiş” demesi olur. Dede “Benim torunum intihar edecek çocuk değildi. Siz beni de öldürmek istiyorsunuz” der. Ali Rıza Yıldız, sonra bu olayı anlattığı İmranlı İlçe Jandarma Bölük Komutanlığı’nda, emirlerindeki bir astsubayın böyle bir cümle sarf edişini ‘gaf’ olarak değerlendirdiklerine tanık olacaktır. Defin kâğıdında G3 piyade tüfeğiyle vurularak yaralandığı yazan Serhat Yıldız’ın ne şekilde kaza geçirdiği, göğsünden mi, sırtından mı vurulduğu ailesi için hâlâ meçhuldür. Yıldız, işte o günden bugüne kadar bu olayın aydınlatılması için mücadele ediyor.


Serhat Yıldız'ın babası, askeri yetkililerin kendisine, "sizden hiç vatan sağolsun sözünü duymadık” dediklerini söylüyor. "Konuşmamız gerekenleri konuşmazsak çoçuklarımızı sağ gönderip, ölü almaya devam ederiz. Ben yaşadım hiç değilse başkasının ki ölmesin. Bu ülkede kardeş kanı akıtılıyor. Serhat'tan sonra bir oğlum daha var. Neye mal olursa olsun, onu askere göndermeyeceğim. Bir kurban daha vermek istemiyorum" dedi Gülsuyu Sanat ve Hayat Kültür Festivali'nin üçüncü gün etkinlikleri kapsamında Maltepe Beşevler Meydanı'nda yapılan “Asker ölümleri ve vicdani ret” panelinde.


Tek sunabildikleri çözüm yolu top, tüfek, bomba olanlar bu babanın çığlığına kulak vermeli artık.

İSVEÇ ZORUNLU ASKERLİĞİ KALDIRIYOR


Türkiye'de profesyonel ordu kurma tartışmaları yoğunluk kazanırken, İsveç zorunlu askerliği kaldırarak profesyonel ordu oluşturma kararı aldı. 1 Temmuz 2010 tarihinden itibaren zorunlu askerlik kaldırıldı. İsveç'te gönüllü askerlik yapmak isteyen gençler 3 aylık temel eğitime tabi tutulacaklar. Başarılı olan gençlere profesyonel olarak askerlik yapmaları teklif edilecek.


Fakat muhalefet partileri zorunlu askerlik sisteminin kaldırılarak profesyonel ordu kurulmasına sıcak bakmıyorlar. İşin bir de mali tarafı var ki, bu da koalisyon hükümetini düşündürüyor. Profesyonel ordu İsveç’e her yıl 4 milyar kron daha fazlasına malolacak. Sol Parti’nin Savunma Politikası Sözcüsü Gunilla Wahlen İskandinav ülkeleri içinde sadece İsveç’in profesyonel orduya geçme kararı aldığını, İsveç’in tarafsızlığını ortadan kaldıracağı için zorunlu askerliğin kaldırılmasını kabul edemeyeceklerini söylüyor. Çevre Partisi Yeşiller paraların olmayan bir savaş tehlikesi yerine yerine belediyelere, il meclislerine, çevreye yönelik tehdite karşı kullanılmasını talep ediyor. Yapılan kamuoyu yoklamaları da halkın zorunlu askerliğin devamından yana olduğunu gösteriyor. İsveç halkı da Türk halkı gibi askerine her daim sahip çıkıyor görünüyor. İsveç halkının yüzde 63’nün zorunlu askerliğin kaldırılmasına karşı. Halkın sadece yüzde 28’i hükümetin profesyonel ordu kurmasını destekliyor.


Diğer yandan Savunma Bakanlığı ve Ordu yetkililerinin profesyonel orduya asker toplamak için işgali destekleyici ve ırkçı bir propaganda yürüttüğü belirtiliyor. Sokaklara asılan afişlerde Afganistan’a asker gönderilmesine karşı çıkanlar sivil halkın korunmasına ve barışa karşı olmakla suçlanmışlar. Reklam filmlerinde Afrika’ya gönderilen beyaz kadın ve erkek askerler siyah Somalili korsanlara karşı savaşıyorlarmış. İsveç, 2014 yılına kadar 50 bin askerden oluşan profesyonel bir ordu kurmayı planlıyor.



Evet, bir yandan ilk duyulduğunda kulağa hoş geliyor zorunlu askerliğin kaldırılması ama bu anti-militarist bir tutumla yapılan bir eylem değil. İsveç'te tersine militarizm daha da derinleşiyor.

SANSÜRSÜZ İNTERNET İÇİN YÜRÜYÜŞ


İnternette sansür uygulanmaması için bir araya gelen, aralarında çeşitli internet grupları, sivil toplum kuruluşları, insiyatif ve oluşumların bulunduğu yaklaşık bin kişilik topluluk, “Sansürsüz internet“ pankartı altında Taksim'den Galatasaray'a yürüdü.


Yaklaşık 1.500 kişilik yürüyüşe Taksim Meydanı'ndan başladı. Grup ellerinde “Özgürlüğümüze tıklamayın“, “Sansür seni gerçeklerden korur“, “Milli motor, ulusal arama motoru“, “Milli tüp devlet yayını“ dövizleri ile yürürken, Dolmabahçe-Piyalepaşa Tüneli'nin açılış törenine dikkat çeken bazı göstericiler ise, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a hitaben, “Tüneli açtın, youtoube’u da aç“ diye slogan attı.


Galatasaray Lisesi önünde ortak basın açıklamasını okuyan Deniz Kaynak şunları söyledi: “İnternet, hiyerarşisi olmayan, tam katılımcı bir demokrasi ütopyasının mümkün olabileceğinin müjdesidir. Bizler, internet kullanıcıları olarak, bilgi çağına uymayan hukuk kurallarını kabul etmiyoruz. Devlet kurumları tarafından son zamanlarda izlenen İnternet politikasının sansür olduğunu biliyoruz. Kendimizi özgürce ifade ettiğimiz platformlar bir bir kapatılıyor. 6 binden fazla web sitesi erişime engellenmişken ve bu sayı günden güne artarken artık susmayacağız. Temel hak ve özgürlüklerimize müdahale niteliğindeki uygulamalar karşısında sessiz kalmayacağız. Vatandaşların ifade özgürlüğü ve bilgi edinme hakkı engellenemez düsturuyla internette bir araya geldik. Çözümü şimdi sokakta arıyoruz. Yetkililerin geçtiğimiz ay içinde keyfi sansür uygulamaları ile kamuoyunu yanlış bilgilendirmesini ve Türk İnternet Sansür Sistemi’nin altyapısını oluşturan 5651 Sayılı Kanunu ve suç işleyenlerden ziyade tüm internet kullanıcılarını cezalandıran bu sistemi protesto etmek, vatandaşlara hukuka aykırı uygulamaları anlatmak ve gerçeklerle buluşmak için sokaktayız. Şimdi, kamuoyu huzurunda sansürsüz internet istiyoruz.“