22 Aralık 2010

YEŞİL BADANACILARA DİKKAT


WikiLeaks'i kestane çeşidi ve Beşiktaş'ın transfer ettiği yeni futbolcu sanan insanların da olduğu bir ülkede yaşıyoruz. Bizim toplumumuzda dünyada olup bitenlere bu derece uzak olanlar da olsa, dünyada bir Wikileaks depremi yaşanıyor.

Bu depremi yaratanlardan Julian Assange ise belki de dünyanın şu anda en etkili ve en korkulan adamlarından biri. Ne Putin, ne Ahmedinecad, ne Obama, ne Sarkozy, ne Erdoğan. Varsa yoksa Assange.

Wikileaks, devletlerin yazışmalarından sonra küresel şirketlerin çevirdiği dolapları da bir bir yayımlamaya başladı. Örneğin, Nijerya'daki belgeler. ABD elçileri Nijerya'yı Shell'in yönettiğini düşünüyor. İlaç firması Pfizer'in 200 çocuğun üzerinde deney yaptığı ve olayın üzerini kapatmaya çalıştığı da iddialar arasında. Yeni şeyler değil esasında bunlar, kapitalizmin ve neo-liberalizm yüzünü birazcık bilenler için.

Yani WikiLeaks sadece devletlerin değil küresel şirketlerin de dengesini bozuyor, bozacak.

Çevreci eğilimler arttığından, çevreci örgütler şirketlere daha doğa dostu olma baskısını hissettirdiğinden bu yana da şirketlerin, özellikle küresel şirketlerin dengesinde oynamalar yaşanıyor.

Şirketler kimliksizliklerinden sebepli bir kimlik bunalımı yaşıyor. O ana kadar çevreciliğin "ç"sine hassasiyet göstermeyen şirketler çevreci olmayı, moda deyimle green olmayı bir zorunluluk olarak görüyorlar ilk başta.

Yeşil badanacılar ortaya çıkıveriyor aralarından sonra. Yani ürünlerini, hizmetlerini öyle olmadığı halde çevre dostuymuş gibi sunanlar. Yeşil badanacılar tüketici örgütlerince tespit edilip teşhir ediliyor.

Yeri geliyor, HES yapıp doğayı katleden bir holdingin diğer bir şirketi kendini çevre dostu, çevrecilik şampiyonu ilan ediyor.

Daha sonra ise green'in başka bir yönünü fark ediyorlar şirketler. Çevreciliği, yeşil olmayı bir business haline getirebileceklerini fark ediyorlar. Bu işten nasıl para kazanacaklarını düşünüyorlar. Yeşil işi, yeşilin farklı bir tonuna meylediyor. Çevrecilik bir iş modeli haline geldikçe özünden uzaklaşıyor.

Genç kuşağın en değerli ve duruş sahibi yazarlarından biri olan Murat Uyurkulak, geçen ayki Milliyet Sanat dergisinde köşe yazısında güzel bir tespitte bulunmuş, şöyle diyor Uyurkulak; "Muhafazakarlık ve liberalizm bir ipin iki ucundan çekiştiren ikizlere benziyor. İlki eskinin tasarruflu ve ahlaklı günlerinin yasını tutarken, diğeri geleceğin zengin, şen ve hür günlerine erken övgüler düzüyor. Bu, hiç geri gelmeyecek olanla hiç gerçekleşmeyecek olanın şimdide simetrik bir yalan olarak buluşmasından ibaret bir durum. Muhafazakarlık ve liberalizm bir elinde gazoz diğer elinde ilaçla sırıtarak müstakbel mağdurların masasına doğru seğirten pespaye çapkınlara benziyor."



Çevrecilik gazoza atılan bir ilaca dönüşme tehlikesinde; tutuculuğun sınır tanımaz liberalliğiyle, liberalliğin sınır tanımaz tutuculuğunun kesişiminde simetrik bir yalan olma yolunda ilerliyor.

Hiç yorum yok: