9 Temmuz 2009

TÜRKİYE, UYGUR TÜRKLERİ İÇİN NİYE HEP SESSİZ KALDI? BU ÇOK DOĞAL



Doğu Türkistan’da günlerdir bir insanlık dramı yaşanıyor. Komünizmle uzaktan yakından ilgisi olmayan, komünizmin ismini kirleten, totaliter ve anti-demokratik bir rejimin hüküm sürdüğü, her gün alanlarında yüzlerce farklı görüşleriyle insanın idam edildiği Çin, yeni bir devlet terörüne daha imza atıyor tüm dünyanın gözü önünde. Uygur Türklerinin barışçı gösterisini kana buladı Çin. Doğu Türkistan halkı 20. asır boyunca çok acılar çekti. Sürekli yok olma tehlikesiyle yaşadı. Yıllarca varlıkları bile inkar edildi. Çin Anayasası, Doğu Türkistan’da Uygur dilinin Çince ile birlikte resmi dil olmasını garanti ediyor. Ama Çin hükümeti bu anayasal hakka bile saygı duymıyor. 2003’ten beri okullarda ve üniversitelerde Uygur dili tamamen yasak.


100 bin kadar Uygur siyasi görüşleri ve dinsel inançları nedeniyle cezaevinde. Uygurlar her alanda ayrımcılık kurbanı. Uygurların dili ve dini büyük baskı altında. Çin devleti, Uygur Türklerine yıllardır sistemli bir şekilde zulmediyor. Çin devleti, dilimize Şincan diye çevrilen uydurma bir ad koydu Doğu Türkistan bölgesine. Orasının tarihten gelen ismi ise Doğu Türkistan. Mao öncesi Çin’in resmi dilinde bile orası Çin Türkistanı. Ama Çin’in inkar politikalarıyla oranın ismi değiştirilmiş.


Türkiye ise şimdiye kadar zulüm görmekte olan Doğu Türkistan halkı için hiçbir şey yapmadı, yapamadı, yapamazdı da. Sessiz kalmak zorundaydı çünkü. Nasıl aksi olabilirdi ki? Niye mi?


Kendi halkıyla sürekli çatışma halinde olan, kendi ülkesindeki yıllar boyu Kürtleri, azınlıkları sistematik inkâr ve asimilasyon politikalarına tâbi tutan, sadece farklı ırktan ve dinden diye birçok insanının öldürülmesine karşı duramayan, tarihinde 6-7 Eylül, Varlık Vergisi, Sivas, Maraş ve Çorum katliamları gibi utançları olan bir Türkiye nasıl Çin’i eleştirebilir ki?


Türkiye nasıl olur da Türk soydaşlarımızın Çin’de yaşadığı zulümlere ses çıkarabilirdi ki? Yıllarca Türk olmayan tüm yerleşim yerlerinin isimlerini yok edip, yerine yer adları türeten Türkiye, nasıl olur da yüzyılların camisinin ismini “Sugong kulesi” olarak değiştiren bir rejime karşı durabilirdi?

Çin’de son olaylarda Rabiya Kadir ismi öne çıktı. Esasında yıllardır gündemde olan bir isimdir. Ama Türkiye’nin yeni yeni tanıdığı, veya gördüğü. Kadir, Uygur Türklerinin yaşayan en popüler lideri, zulüm gören Doğu Türkistan halkının sembolü oldu yıllardır. Küçük bir çamaşırhaneden başlayıp, adım adım işlerini genişleten tekstil ve ticaret zinciri kuran bir işkadını. Çin devleti Rabiya Kadir’e ve ailesine türlü zulümler yaptı. Kadir, önce hapislere atıldı, sonra da yurdundan kovuldu. Türkiye, Kadir’den hep uzak durdu çünkü “Çin” ile ilişkiler bozulamazdı. Hem sonra kendi içinde farklı düşünen aydınına ne derdi Türkiye, Orhan Pamuk’una, Yaşar Kemal’ine, Hrant Dink’ine, Musa Anter’ine...vb sahip çıkması gerekmez miydi? Yıllarca Kadir’i görmezden gelen bir ülke şimdi nasıl olur da onu sahiplenir, tüm medyasında kahraman ilan edebilir, olsa olsa bu ikiyüzlülük değil midir?

Kendi ülkesinde “bölünmez bütünlük” kavramını, 301 gibi bir maddeyi farklı düşünenler üstünde bir kılıç gibi sallayan Türkiye, nasıl olur da Çin’in bölünmez bütünlüğüne tehdit olan, Çin’den ayrılmayı savunan Uygur Türklerine destek verebilirdi ki? Yoksa demezler mi “bölünmez bütünlük” sadece sizin için mi, sizin ülkenizde mi geçerli?

Türkiye kendi halkının tüm farklılıklarıyla barışık hale gelmedikçe, kendi halkının tüm farklılıklarını kabul edip onları özgür kılmadıkça, Türkiye dışındaki Türklerin haklarının ve özgürlüklerinin de mücadelesini de veremez, vermeye yüzü olmaz. Aynen Uygur Türklerinde olduğu gibi. Hiçbir yurttaşına eziyet etmeyen bir Türkiye ancak Çin gibi baskıcı rejimlere karşı durabilir.

Bu noktada bu ülkede halkların kardeşliğini savunanların zamanında çok tepki çeken, adeta ona karşı bir linç ortamı yaratılan “Hepimiz Hrant'ız, Hepimi Ermeniyiz” sloganın ne kadar haklı olduğu, bu felsefenin tüm dünya için ne kadar geçerli olduğu bir kere daha tescillendi. Sadece Çin’de Uygur Türkü olmak yetmez, Türkiye’de Ermeni, Kuzey Irak’ta Türkmen, İsrail’de Filistinli, Çin’de Tibetli ve Uygur Türkü olmak gerekir. Ezilen, hor görülen nerdeyse onun yanında olmak. Her zaman ve her yerde, koşulsuz olarak.

Hiç yorum yok: