19 Aralık 2008

1915-1955-2008...BİR HUZUR VE VİCDAN MESELESİ


-Trabzonsporlu taraftarlar hakem kararlarından dolayı Türkiye Futbol Federasyonu (TFF) ve Merkez Hakem Kurulu’nu protesto ederek, TFF binasına siyah çelenk bıraktı. Trabzonsporlu taraftarlar protesto sırasında "Şampiyon olmamız engellenemez", "Oğuz Sarvan istifa" ve de "Ermeni Oğuz’a Trabzon’da soykırım" şeklinde sloganlar attılar. Pankartlarının altında, "Yasinlerle çıktık yola, Ogünler çok yakında" yazısı vardı.

- CHP Milletvekili Canan Arıtman şöyle konuştu: “Buna imza atmak aymazlık değilse vatan hainliğidir. Sözde kendini aydın sayanlar Türkiye’den özür dilemelidir. Gül’ün bu kampanyayı desteklediği görülüyor. Gül, cumhurun, yani Türk milletinin cumhurbaşkanlığını yapsın, etnik kökeninin değil. Gül’ün anne tarafının etnik kökenini araştırın, görürsünüz.”

- Başbakan Recep Tayyip Erdoğan (tabii ki yine her zamanki sinirli mi sinirli üslub(suzluğ)uyla: “Özür diliyorlar, demek ki onlar soykırım yapmışlar”

Türkiye toplumu polemikleri, tartışmaları gerçekten çok seviyor. Bu polemiklerde tartşımalarda kavgalarda atışmalarda kendini öylesine saf bir halde gösteriyor ki, içlerinde ne varsa döküyorlar. Yukarıdaki alıntılar son bir haftada yapılan açıklamalar. Bir grup değerli aydının öncü olduğu “Özür diliyorum” kampanyası her türlü hassasiyetlerini doya doya yaşayan siyasetçilerimizi, yazarlarımızı, (onların deyimiyle) gerçek aydınlarımızı harekete geçirdi. Öfke dolu, tepki dolu, tehdit dolu mesajlar birbirini izledi. Ve en önemlisi ve de acısı ırkçılık yüzünü gösterdi, kafatasçılık ayyuka çıktı yine.

Başbakanımız şöyle buyurmuş: “Böyle konulara girip rahatımızı kaçırmayın”. Herşeyden anladığımızın farklı olduğu gibi huzurdan da anladığımız meğer farklıymış sayın Başbakan’dan. Hiç konuşulmayanın, sorgulanmayanın, eleştirilmeyenin, böyle gelmiş böyle gitmişçiliğin huzuru değildir bizim huzurumuz, bizler huzuru araştırmada, eleştirmede, sorgulamada, sormada, cevapları aramada, gerçekten bilmede buluruz en çok. Konuşmak için bilmek gerekir, araştırmak, tek taraflı değil çift veya daha çok taraflı okumak, sorgulamak ve eleştirmek gerekir. Bunu yapmayanların karşındaki karşı tek silahı saldırmak olur, ona çamur atmak olur (bkz. Melih Gökçek).
Ermeni tehciri ve sonrası yaşananlar konusunda bu bir haftada yapılan tartışmalarda da yaygın faaliyet bu konuda resmi savunma dışında bir şeyler söyleyenlerin hainlikle suçlanması oldu. Suçlayanların büyük çoğunluğunun konuyla ilgili olarak bir iki klişe cümlenin ötesinde bir bilgi sahibi olmadıkları, iddia ettikleri bilgilerin nasıl da yanlış ve tutarsız olduğu görüldü yine.

Onların iddiası kısaca şöyle: Benim atalarım yanlış bir şey yapmış olamaz. Her milletin tarihinde kara dönemler olabilir ama benimkin de olamaz, benim tarihim yalnız şan ve şerefle doludur.
Oysa ki her ulusun ama istisnasız her ulusun tarihinde kötü şeyler de vardır. Bizim tarihimizde, hem de çok yakın tarihimizde Kahramanmaraş, Çorum, Sivas, 6-7 Eylül olayları, Varlık Vergisi..vb gibi olaylar vardı. Yalan bir huzur isteyenler bunların bilinmesini istemezler ama üstünün kapatılması için herşeyi yaparlar ve çokça da başarıya ulaşırlar, bu konuda en büyük yardımcısı görmezden gelebilmeyi ustaca beceren toplumdur.

Tayyip Erdoğan’ın dediklerinin kısaca tercümesi şudur: “Sen vatandaşsın sen tarihi öğrenmeye, bilmeye kalkıyorsun, yanlış yapıyorsun, sen devlet büyüklerinin sana söylediği kadarını bilmek dışında bir şey yapamazsın. Araştıramazsın, öğrenmeye kalkamazsın, kalkarsan, huzur kaçırırsın.” Bunun bir sonraki adımı “Ya sev ya Terket”tir.

Canan Arıtman’ın ise söylediklerini tartışmayı bile utanç verici buluyorum. Ama korkutucu olan, bu ülkede milyonlarca Canan Arıtman’ın varlığıdır. Arıtman, bir kadının sadece başının açık olmasıyla çağdaş olamayacağının Tansu Çiller ile birlikte en büyük kanıtıdır.

Onlar için huzur kimsenin konuşmaması, kimsenin düşünmemesi, resmi olanlar dışında bilgi sahibi olmaya kalkışmamasıdır. Bizim huzurdan anladığımız ise bu değildir. Unutulmasın, yalan huzurlar içinde toplumu yönettiklerini zannedenlerin hepsi de tarihin derinliklerinde kaybolup gitmiştir. Herkes tabii istediği huzuru seçebilir, bizim vicdanlarımızın sesinin doğrultusunda seçtiğimiz huzur arayışına ise kimsenin karışmaya hakkı yoktur.

1915 yılında Osmanlı’daki Ermeni yurttaşları topluca sürgüne yollayan, yolda on binlercesinin ölümüne, hastalanmasına neden olan, sürgün yollarında saldırılara uğramasının altyapısını hazırlayanlar o dönemde Osmanlı İmparatorluğu’nun yönetiminde olan İttihat ve Terakki’nin yöneticileridir. Bu yöneticilerin ideolojileri Turancılıktır. Avrupa’daki aşırı milliyetçi ve ırkçı hareketlere, rejimlere hayranlıkları vardır.

Çok değil 40 yıl sonra 6-7 Eylül 1955 tarihinde bir yalan haber üreterek bu ülkenin Hıristiyan yurttaşlarının İstanbul’da dükkânlarını yağmalanmış, kiliseler basıp papazları linç edilmiş, birçok Türkiye Rum’u bu ülkeden kaçmakta bulmuşlardır çareyi. Çok değil 40 yıl sonra. Tarihimiz farklı düşünenlere, azınlıklara, farklı olanlara reva görülenler açısından yüzleşilmesi gereken acı örneklerle doludur. Demokratik bir devlet ise kendi geçmişini ve hatalarını da masaya yatıran devlettir.

Bu açıdan ben “Özür diliyorum” bildirisini bu ülkede ‘hep biz haklıydık’, ‘biz masumuz, hep onlar yaptı, yapıyor” diyen ve devletin her yaptığını kayıtsız şartsız doğruymuş gibi savunan tutuma bir karşı çıkış, isyan ve bir ezber bozma olduğunu düşünerek destekliyorum. Yüzleşme, demokratikleşme için bir başlangıç adımıdır.

Hiç yorum yok: