7 Aralık 2008

YANYANA GELEMEYECEK İKİ KAVRAM: KURBAN VE BAYRAM



“Din şehîd ister, asûman kurban / Her zaman, her yerde kan, kan, kan!..''
Bu dizeler Tevfik Fikret’in bir şiirinden. Her kurban bayramı aklıma gelen bir şiirdir yıllardır, ilk okuduğumdan beri bu dizeleri.
Her yıl kitle halinde kurbanların kesildiği günler geldi çattı yine. Yine binlerce masum hayvan din adına, inanç adına katledilecek. Milyonlarca insane kurbanı keserek ve kestirerek iç huzura (!) erecek, dini vecibelerini yerine getirecek.

En fanatik AB’cilerimiz, liberallerimiz, muasır medeniyetçilerimiz bile kurban kesmeye ciddi bir karşı koyuş geliştirmeyecek yine, itirazlar sadece kurbanın açıkta ve özellikle çocukların gözü önünde kesilmesiyle sınırlı kalacak. Çocuklara o şiddeti izlettirmek elbette kabul edilemez, ama konu çocuklar o katliamı görmeyince kapanmayacak, canlı türlerine yönelik bu cinayetler örtbas edilmiş olmayacak. Bu bayramda da hiçbirşey değişmeyecek. Bayram ve kurban kavramları yanyana gelecek. Oysa ki;

Kurban ve bayram yanyana gelemeyecek iki sözcüktür.Kurban ile bayramın yanyana gelmesini kimse yadırgamıyor ne yazık ki.

Bayram adıyla bile pozitif çağrışımlar yapan, mutluluk, sevinç, neşe, kardeşlik, dostluk gibi sözcükleri hemen akla getiren bir kavram.

Kurban herhangi bir kimse veya şey için feda edilen, kazada, doğal afette ölen, yahut ihmal,dikkatsizlik veya hatadan dolayı can ve mal kaybına uğrayan insanlar için kullanılır.
Kurban kesmek ise Paleolitik çağdan kalmadır. Totemlerin, tanrıların insan gibi yemek yedikleri var sayıldığından, onlara insan veya hayvan bazen de tahıl, yağ, süt, şarap sunulurdu. Eski Yunan, Roma tapınak ve sunaklarındaki en önemli törenler kurban törenleriydi. Kutsal bakire' veya hayvan kurban etmek en önemli ibadetti.

İslamiyetteki Kurban Bayramı ise İbrani mitolojisine dayanıyor. Kavmin atası İbrahim, oğlu İsmail’i kurban edecekken, tanrı bir koç göndererek İsmail’i kurtarır. Kur’an’da Kevser suresinin ikinci ayetinde Müslümanlara kurban kesmeleri bildirilmiştir. O gün, bugündür Hacca gidenler Mekke’de, gitmeyenlerden durumu elverenler evlerinde kurban keserler. İlkel toplumlardan devralınan gelenek bayramlaştırılarak bunca asırdır sürer gider.
Türkiye’de ise sadece dini vecibe yüzünden değil herşey için kurban kesilir. Siyasi liderleri, devlet büyüklerini karşılama ve uğurlamalar, açılış ve temel atma törenleri, sünnet düğünleri kurban kesme vesileleridir. Bazen bir futbol takımının sezon açılışında tüm sezon iyi geçsin diye kurban kesilir. (Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım’ın sıkı bir kurban kestirici olduğu söyleniyor) Kesilen hayvanın kanı alınlara sürülür. Hatta en son güzide bir köyümüzde Obama başkan seçildiğinde tam 44 kurban kestirildiğini okuduğumuzda ağzımız apaçık kalmıştı.
Kurban kesmenin mazareti hazırdır bayramda. Et dağıtılarak fakir fukara doyurulur. Oysa, hayır işleri yapmanın et dağıtmaktan çok daha ciddi ve akılcı yolları vardır, çok da daha medenice yolları, insanca.

Haşa, kimsenin dinine imanına karıştığımız yok, ama sözkonusu canlıların hayatıysa buna müdahale etme hakkımız da var. Dindarlar sevaba girmek istiyorlarsa, kesecekleri kurbanların bedellerini nakit olarak hayır kurumlarına versinler, çocuk giydirsinler, öğrenci okutsunlar veya nakden doğrudan dağıtsınlar. Yeter ki, kurban bayramındaki kan gölü terkedilsin.
Böylesine ilkel geleneğe itiraz hakkımız vardır. Bu dine, inananlara saygısızlık değildir kesinlikle. Kameralara yansıyan görüntülerdeki veya çevrenizde kesilmeyi bekleyen hayvancıkların masum ve mazlum bakışlarına (dilimizdeki kurbanlık koyun gibi bakmak deyimi bundan ileri gelir) bu bayram daha dikkatli bakın, içinizde biraz insanlık varsa o bakışlar belki size birşeyler anlatır.

Hiç yorum yok: