14 Aralık 2008

GEÇMİŞİYLE VE DARBECİLERİYLE HESAPLAŞAN YUNANİSTAN’DA İSYAN GELENEĞİ YİNE SOKAKLARDA







Yunanistan'da 16. yaşındaki Alexandros Grigoropoulos'un polis kurşunuyla öldürülmesinin ardından anarşist gruplar tarafından başlatılan isyan halen devam ediyor. Geçtiğimiz hafta ülkedeki kamu çalışanları genel greve giderek Karamanlis hükümetine sertbir uyarı yaptılar.
Komşuda neler oluyor peki, bu Türkiye basınında da çoğu haberde dendiği gibi ekonomik durumdan bunalan gençlerin isyanı mı, anarşistlerin gövde gösterisi mi, yoksa bir isyan geleneğin devamı olarak bir dışavurumu mu bir mücadelenin?

Yunanistan 1967-1974 yılları arası Albaylar Cuntası altında faşizmi en açık ve acı şekliyle yaşamış bir ülkedir. Metaksas diktatörlüğünü, Alman işgalini, üstüne iç savaşı ve yoğun bir anti-komünizm dönemini de yaşamıştır Albaylar Cuntası dönemi öncesi. Ama esasında herşey, Yunanistan’ı bugünlere getiren herşey Albaylar Cuntası dönemindem sonra başlamıştır. Albaylar diktatörlüğünden sonra bir daha böyle bir şey olmaması için kararlılıkla, hem de toplumun geniş kesimlerinin paylaştığı bir kararlılıkla gelecekte Albaylar’ın ve darbe heveslilerinin darbe yapabilmesini önleyecek adımlaratılmış, böyle bir rejimi gelecekte mümkün kılabilecek tüm pislikler temizlenme yoluna gidilmiştir. Bedeller de ödenmiştir demokrasiye geçmek için, demokrasinin ağır bir bedeli vardır ve ona ulaşmak isteyen bunu öder, Yunan halkı da bunu ödemiş ve bunun ödülünü almıştır.

Yunanistan PASOK’un efsanevi sosyal demokrat lideri Papandreu döneminde toplumdaki demokrasi talebinin de rüzgarıyla ordu içinde geniş çaplı tasfiye gerçekleştirildi. 1967-74 döneminin özlemini çeken veya yeni bir müdahalenin hayalini kuran veya siyasetin sivillere bırakılmasını içine sindiremeyen subaylar etkisiz hale getirilmiştir.

Bugün Yunanistan’da gencecik bir anarşistin polis kurşunuyla öldürülmesinin ardından böylesine güçlü ve kararlı bir tepki verebiliyorsa Yunan toplumu, bunun birinci nedeni Yunanistan’ın geçmişindeki anti-demokratik tüm kurum, oluşum ve kişilerle hesaplaşabilmesidir.

İkinci neden ise kanımca Yunanistan’daki güçlü anarşist gelenek. Yunansitan’da anarşist hareketler hep çok güçlü olagelmiş, 1 Mayıs’tan grevlere birçok toplumsal olayda anarşist gruplar ön saflardadır. İnternette uzun süredir takip ediyorum anarşist Yunan gruplarını, Atina ve Selanik'te yıllardan beri çok ciddi anarşist alternatif hayat pratikleri örgütleyen gruplar var. İşgal evleri geleneği hayata geçiren. Özellikle ırkçılık karşıtı eylemler düzenliyor bu gruplar ve gündeme sık sık geliyorlar. Yunanlı anarşistler pek çok başka yerdeki anarşistler grupların da esin kaynağı olageldi hep. Bu son ayaklanmada da büyük oranda anarşistlerce gerçekleştirildi. Bu gruplar hiçbir zaman (aynen Türkiye’de anarşist gruplar gibi) amaçsız şiddet düşkünü geçnler değiller. Paris'te, Londra'da ve İstanbul'da Yunan konsoloslukları önünde anarşistlerin gerçekleştiği eylemler de bir uluslararası anarşist dayanışmanın göstergesi. Yunanistan’da belki düzeni değiştirecek güce sahip değil anarşist gruplar, ama oradaki sosyal hareketler üzerindeki belirleyici etkisi bulunuyor.
Albaylar Cuntası gibi bir dönemi çok değil 20-25 yıl once yaşamış bir toplumun bugünkü isyan kuvveti takdire şayandır ve Türkiye için de kıskandırıcıdır. Geçmişteki darbecileriyle bir türlü hesaplaşamayan, bugünkü darbecilerini kahramanlaştıran bir topluma ve gençliğe sahip, ırkçı,milliyetçi,şovenist damarı her gün her olaya her farklılığa sürekli kabaran, sorgulamak diye bir kavram lügatında bulunmayan, azınlıklarına yaşam hakkı tanımayan..vb Türkiye için.

Hiç yorum yok: