5 Ocak 2009

KRİZİ FIRSATA ÇEVİREN SADECE MEDYA PATRONLARI




Her ekonomik kriz medya patronları için büyük bir fırsattır. Bu günlerin moda söylemiyle krizi fırsata çevirenler esas onlar olurlar her seferinde. Her zaman bir basın işletmesinde tasarruf denince, kriz denince ilk akla gelen muhabir ve editör kadrosu oluyor. Hemen işgücünden tasarrufa gidiliyor.
Oysa basın emekçisinin maliyeti oldukça düşüktür. Zaten maaş rakamları azdır. Büyük bir çoğunluğu sigortasız, kayıtsız çalışır. Sigortalı olsa bile bazıları 212’li yapılmaz her zaman. Öyle olsalar bile maaşları düşük gösterilir. İsmi duyulmuş, polemik yaratarak sürekli gündemde kalan köşe yazarları, gazeteciler, anchorman'lar çok yüksek maaşlara çalışırlar. Onların maaşların düşürülmesi sözkonusu bile olmaz krizlerde. Ama alt kademede çalışan muhabirin aldığı, asgari ücretin biraz üstündeki maaş bile bazen göze çarpar.

Bazen kriz da beklemez, yıl sonu yaklaştı mı başlar furya. Bazen yıl ortası. Basın işletmelerinde 365 gün işten çıkarma yaşanabilir. Bu konuda basın sektöründe koşullar çok çok esnektir.
Son aylarda dünya çapında yaşanan ekonomik kriz medya gruplarının insan kaynakları bölümleri ve de patronları için bulnmaz bir fırsat oldu. Belki de krizin ayak seslerine en çok sevinenler onlar oldu. Gazetelerinde, dergilerinde, yayınlarında attıkları “krizi fırsata dönüştürme” başlıklarını en çok onlar uyguladı.

Bu krizde mevsim açılışı Akşam ve Çukurova Grubu’ndan gelmişti. 300 kişi kapı önünde bulmuştu kendini. NTV, Vatan, Milliyet, Hürriyet her grupta izledi sonra işten çıkarmalar birbirini. Turkuaz Medya’da sendikasızlaştırma operasyonu başladı. Sendikadan istifa etmezsen işten çıkarılırsın dendi.

Gün geçmiyor ki,medyada yeni işten çıkarmalar yaşanmasın. İşte bugün de Ciner Grubu’ndan ve Dünya Grubu’ndan gelen haberler.

Şu an basın dünyasının yaşadığı en büyük sorun sendikasızlıktır, en önemlisi de çalışanların zihinlerindeki örgütsüzlük, sendikasızlıktır. Kabullenmişliktir. Basın sektöründe sendikasızlaşma 1980 sonrası, diğer tüm sektörlerde olduğu gibi ortaya çıktı fazlasıyla. Hatta bu furya en çok basın sektörünü vurdu demek mümkün. 80’lerde malum, büyük medya patronlarının devri başlamıştı. Sendikalar bir bir tasfye edildi her büyük gazetede. O günlerde, bugün demokrasi nutukları atan birçok gazetecinin, köşe yazarının , müdürlerin bu sendikasızlaşmaya önayak olduğunu, ya da seslerini bile çıkarmadıklarını görüyoruz. Mevkilerinin herşey olduğunu, bunu korumak ve kaybetmemek için herşeyi yapacaklarını.

Olayın diğer boyutlarına ve taraflarına bakarsak, okur da bilinçsiz. İzlediği okuduğu yayında neler olup bitiyor sorgulamıyor, kahraman gibi gördüğü köşe yazarlarının birkaç satır yazı yazıp aldığı maaşları sorgulamıyor, o yazarın muhabirin kaç katı maaş aldığını bilmiyor. Halk da sendikadan o kadar korkmuş ki, sendikayı o kadar sadece komünistlerin ilgileneceği bir şey olarak görmüş ki, acaba o gazetedeki çalışanların hakları korunuyor mu, sendikası var mı, aklının ucundan bile geçmiyor bunu sorgulamak. Gazeteci abilerimizden duyduğumuz gazetesini, dergisini sahipleyen o eski bilinçli okur profili yok artık.

Hepimiz, basında çalışan herkes, basın emekçileri de hepimiz o kadar bilinçsiziz ki diğer yandan. O kadar korkak. Kaç saat çalışmışız, fazla mesai yapmış mıyız, maaşımızdan ne kadar kesilmiş…vb umrumuzda bile değil. Sendikadan ölümüne korkan bir gazeteci nesliyiz. Patronlarından ölümüne korkan. Bir gazeteciler sendikası var, büyük gazetelerin çalışanlarından kaçı üye oraya, bu gazeteler dışındakiler kaçımız örgütlüyüz. Kaçımız haklarımız için mücadele ediyoruz veya nasıl mücadele edeceğimizi biliyoruz. İşten atılmaktan korkuyoruz. Şu ekonomik ortamda haklıyız belki, ama kapının önüne koyduklarında bizi en ufak bir direnç gücümüz olmayacağını, kaderimize boyun eğeceğimizi görmüyoruz.
Oysa ki, gazetecinin bir örgütlenmesi yoksa, kendini nasıl koruyabilir. İr gün sonra işe gittiğinde nasıl güvenebilir kapı önüne konmayacağına.

Çoğumuz hayal dünyasında yaşıyoruz. Çoğu gazeteci ,elindeki basın kartının az buz imtiyazından vazgeçmek istemiyor. Bazı gazeteciler için gazetecilik ulaşamayacağı şeylere ulaşma aracı. Di mi, şirketler yurtdışı gezilerine götürüyorlar, yiyoruz içiyoruz bedavaya, en lüks otellerde kalıyoruz bazen, lüks şaraplar içiyoruz, ünlü kişilerle tanışıyor, konuşuyoruz. Kendimizi şanslı ayrıcalıklı sanıyoruz. Halbuki işten atıldığımız gün o şirketlerin gözünde bir hiç olacağımızı bilmiyoruz, bunun bilincinde olmuyoruz.

Bu ortamda Türkiye Gazeteciler Sendikası önemli bir mücadelenin içinde. Aralık ayı içinde ATV ve SABAH’a grev kararlarını asmışlardı. TGS önemli, yıllar sonra basın dünyasına etkili ve birşeyler yapmaya çalışan bir sendika giriyor. Sendikalı olanlar ise tabii ki kara listeye alınıyor, baskılara uğruyorlar. Turkuaz Medya’dan Ender Ergün, işverenin baskı ve tehdit yoluyla sendikadan istifa ettirme tutumuna yönelik bir suç duyurusu yaptı geçen aylarda, bu da sanırım sektörde bir ilk oldu. Türkiye Gazeteciler Sendikası, bu ayın başında da Bursa'daki Olay gazetesi ve Olay Televizyonu işyerlerinde örgütlendi.
TGS’liler şöyle diyorlar: “Bizler, gazetelerde muhabir, editör, foto muhabiri, sayfa sekreteri, teknik eleman, güvenlikçi, temizlik elemanı olarak çalışanlar… Bizler, TV'lerde spiker, yönetmen, yapımcı, renk ayrımcı, resim seçici, ses operatörü, ışık düzeni elemanı, dizi oyuncusu, muhasebe elemanı olanlar…Bizler, haber ve reklam ajanslarında, radyolarda, dergilerde, yerel gazetelerde, çalıştığı yayın organında halkın doğru haber alma hakkı için didinenler… Artık işsiziz! Küresel kapitalizmin kaleleri bir bir devrildikçe, 'piyasanın gizli eli', her zaman olduğu gibi yine önce bize, yani medya emekçilerine vuruyor.Patronun dostu emekçinin düşmanı AKP hükümeti; hortumcuları, kara para aklayanları, bir koyup on kazananları "Varlık Barışı Yasası" ile ödüllendirirken biz emekçilerin işsiz, çocuklarımızın aç kalmasına göz yumuyor.Buna izin vermeyeceğiz!”

Büyük bir basın emekçi ordusunun kaderi patronların ağzınan çıkacak iki üç kelimeye bakıyor ne yazık ki. Bunu değiştirmenin anahtarı sadece vesadece biz gazetecilerde, basın emekçilerinde.

Hiç yorum yok: