4 Ocak 2009

OLUMLU BİR ADIM AMA DEVLETİN SAMİMİYETİNİ ANLAMAK İÇİN HENÜZ YETERSİZ


TRT’nin Kürtçe yayın yapacak kanalı TRT 6 (Şeş) açıldı. Türkiye’de Kürtçe televizyon yıllardır tartışılan konuların başındaydı. Şaşırtmayacak bir şekilde CHP, MHPgibi partilerden ve liderlerinden tepkiler geldi bu kanala. Kürtler arasında da tartışma yarattı. Hatta kanalda program yapan Nilüfer Akbal ve Rojin gibi yıllardır söyledikleri Kürtçe şarkılar yüzünden sıkıntılar çektirilen iki isim de hainliğe varan suçlamalarla karşılaştı.

Esasında kanala kaygıyla yaklaşan insanları da yadırgamamak gerekiyor. Devletin şimdiye kadar Kürtçe konusunda bir güven oluşturduğu söylenemez. Demokratikleşmenin zorunlu bir adımı gerçekleşti sadece. Bu devlet Kürt vatandaşlarından da vergi alıyor, bu vatandaşlar da askere gidiyor, bu insanlar devlete karşı tüm yükümlülüklerini yerine getiriyorsa. o zaman sosyal devletin gereği olan, bu insanların da anlayabileceği Kürtçe yayın yapmanın da önünü açmak zorundaydı ve sadece bu yapıldı. Çok geç gerçekleşti, bunun için yıllarca acılar çektirildikten sonra ne yazık ki. Kanala çıkan isimlerden Rojin’in devlet tiyatrosundan ayrılma nedeni anadiliydi. Kürtçe müzik yapmaktan ve adından dolayı sansür görmüş. konserleri iptal edilmişti.

Bu dili kullanmak isteyen ve bu kültürle yaşamak isteyen kocaman bir halkın yaşadıklarına ve onlara yaşatılanlara baktığımız zaman arada inanılmaz bir çelişki ortaya çıkıyor. Evet Kürtçe bir kanal kurulması ve yayına başlaması olumlu bir gelişme, bir reform ama bir devrim değil. Öylek ki , kanalın açıldığı hafta Kürtçe, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde bilinmeyen bir dil olarak tanımlanıyor ve kayıtlara geçiyordu. Aydınlar, yazarlar Kürtçe kullandıkları için halen yargılanıyorlar. Cezaevlerinde insanlar Kürtçe şarkı dinledikleri için sıra dayağından geçiriliyorlar. Kürtçe’nin öncelikle anayasal güvence altına alınması lazım. Bu yapıldığı takdirde Kürtler ve özgürlükçü çevreler devletin samimi olduğuna inanabilir.
Kürtçe televizyon adımının samimi olup olmadığını zaman gösterecek. Eğer bu kanal devlet propagandası için kullanılacaksa faydadan çok zarar getirir. Bu kanalda Kürtçe ve Türkçe barış şarkıları söylenmeli, hep kardeşlik mesajları verilmelidir.

KÜRTÇE’NİN YASAKLAR TARİHİ

Hadi gelin Kürtçe’nin Türkiye’deki serüvenine, daha doğrusu yasaklarla çevrili serüvenine bakalım:

-Kürt halkının dilinin yanında kültürel anlamda folklorunun ve müziğinin, çocuklarına Kürtçe ad vermenin yasaklı olduğu, Kürtçe adı olanların değiştirmeye zorlandığı günler yaşadı bu coğrafya.
12 Eylül döneminde Adıyaman, Urfa, Antep, Mardin, Diyarbakır, Siirt gibi birçok kentte 3524 köyden 2842’sinin adının değiştirildiği, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bu yana toplam 44 bin 609 köyün 12 bin 422’sinin adı yalnızca Kürtçe ve Kürtçe’yi andıran ifadeler içerdiği için değiştirildiği söyleniyor.

-12 Eylül öncesinde milletvekilli olan Şerafettin Elçi’nin TBMM’nde ‘Kürt’ olduğunu söylediği için 1981’de yargılanarak hapsedildiğini, Devlet İstatistik Enstitüsü görevlilerinin 1980-85 nüfus sayımları için kullanılan formlara konuşulan diller kısmına ‘Kürtçe’ şıkkına da yer verdikleri için “bölücülük” gerekçesiyle zamanın Devlet Güvenlik Mahkemeleri’nde yargılanmalarını hala hatırlanır.

-1982 Anayasası’yla, Kürtçe yasağı da anayasal bir yasak düzeyine yükseltilmişti. 26. maddede “Düşüncelerin açıklanması ve yayılmasında, kanunla yasaklanmış olan herhangi bir dil kullanılamaz” deniliyordu..

-12 Eylül 1980’deki darbe sonrasında oluşturulan yeni Anayasa’nın ardından 2932 sayılı yasa ile konulan ‘Kürtçe yasağı’, 12 Nisan 1991’de yürürlükten kaldırıldı.

-Yüksek Seçim Kurulu (YSK), 29 Mart 2009’da yapılacak seçimler için oluşturulan seçim yasaklarını açıkladı. Kürtçe seçim propagandasını yasakladı.

-Sur Belediye Başkanı Abdullah Demirbaş ve belediye meclis üyeleri halka daha iyi hizmet götürmek için hazırladıkları ‘Çokdilli belediyecilik projesi’yle ilgili olarak Avrupa Sosyal Forumu’na sunduğu ‘Çok Dillilik Işığında Belediyecilik ve Yerel Yönetimler’ başlıklı makalesini belediyenin resmi internet sitesinde yayınlayınca hakkında soruşturma başlatılmış ve daha sonra görevden alınmıştı. Ayrıca, Demirbaş hakkında, başkanı bulunduğu belediyenin bilgisayarlarında “Kürtçe yazılım” kullandığı için ve 30 çiftin nikâhını Türkçe’nin yanı sıra Kürtçe sorularla kıydığı gerekçesiyle soruşturma açılmıştı.

-Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir hakkında, 4. Diyarbakır Edebiyat Günleri nedeniyle kente asılan Kürtçe bez afişler ve devlet kurumlarına gönderdiği Kürtçe davetiyeler nedeniyle İçişleri Bakanlığı’nın izniyle dava açılmıştı.

-Kapatılan HEP’in milletvekillerinden Mahmut Alınak Alınak, DTP İl Başkanlığını yürüttüğü 25 Mayıs 2007’de, Başbakan Erdoğan’a Kürtçe mektup gönderince hakkında, siyasi faaliyetlerde Türkçe’den başka dilin kullanımını yasaklayan yasaya muhalefetten dava açılmış, 2008’de bu davadan altı ay hapis cezası alan Alınak DTP İl binasındaki Kürtçe afişler nedeniyle de 6 ay hapis cezasına çarptırıldı. Alınak hakkındaki bir başka dava ise hazırladığı bildirilerde Newroz yazarken ‘w’ harfini kullanması olmuştu.

-Suruç Belediyesi ile Kaymakamlık arasındaki ‘Kürtçe’ ad tartışması 2 yıldır yaşanıyor.
2006’nın son aylarından itibaren ilçede yeni oluşturulan veya yapılan düzenlemelerin ardından bölünen mahallelerdeki 50’ye yakın sokağa Araban, Zana (Bilen), Zozan (Yayla), Rojin (Güneş), Şîlan (Şölen), Şervan (Yiğit), Şîrvan (Aslan), Mizgîn (Müjde), Sara (Soğuk), Dîlan (Halay), Baran (Yağmur) ve Bêrîvan (Süt sağan kadın) adları verildi. Yeni sokak adları değişik tarihlerde yapılan meclis toplantılarında oylamaya sunulup, 3’ü AKP, 3’ü CHP ve 9’u DTP’li 15 üyenin tamamının oybirliği ile kabul edildi. Onay için Kaymakamlığa gönderilen adlardan bazıları, “yönetmeliklere aykırı” denilerek, belediyeye gönderildi.

Kaynak: Birgün Gazetesi, 4 Ocak 2009

Örnekler sayısız bu konuda. Devlet, önce bu örneklerden kalan kötü hatıraları silmelidir. Kürt halkını samimiyetini inandırmalıdır bu konuda. Hükümet de bunun sadece bir seçim yatırımı olmadığını icraatlarıyla göstermelidir. Ama şunu demek hakkımız sonuna kadar var sanırım, "Madem böyle olacaktı, niye yıllarca yok saydınız,yasaklar koydunuz,acılar çektirdiniz".
Niye?

Hiç yorum yok: