3 Mart 2009

LOST GEÇEN SEZON NİYE 13 BÖLÜM YAYINLANDI VE SABAH ACABA İLK HANGİ TARAFINDAN VAZGEÇER?


“Kimimiz sivildi, kimimiz asker, kimimiz kentliydi, kimimiz rençper, kimimiz Kürt’tü, kimimiz Çerkez, başı örtülümüz de var, mini eteklimiz de. Sağda olanımız da var, solda olanımız da. Hangi tarafımızdan vaz geçelim?”


Yaklaşık 1 aydır televizyonlarda dönen, yolumuz üstünde billboardlarda karşılaştığımız, radyolarda duyduğumuz bir reklamdan bu alıntı. Karşılaşmışınızdır büyük ölçüde, Sabah Gazetesi’nin reklamından bu sözler. Belki ilk okuduğunuzda hoşuna gitmiştir, ne güzel demokrasiye, çoğulculuğa, hoşgörüye vurgu yapıyor reklam, aferin be demişinizdir. Peki sizce Sabah Gazetesi hangi tarafından vazgeçer veya vazgeçmiştir?


Bugünlerde Sabah ve ATV’nin Balmumcu’daki binasının önünden geçiyorsanız, bir pankart gözünüze çarpacak binanın girişine asılmış. 13 Şubat’ta Türkiye’de basın dünyası yepyeni bir güne uyandı çünkü. Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS), Turkuvaz Medya grubuna bağlı işyerlerinde Grev başlattığını açıkladı. Tam tamına 29 yıl aradan sonra Türkiye’de basında bir grev yaşanıyor 13 Şubat’tan bu yana. Sabah tesislerinin kapısına “Bu İşyerinde Grev Vardır” yazılı pankartları asan TGS, greve neden çıkmak zorunda olduklarını 13 Şubat tarihli açıklamasında şöyle duyuruyordu: “Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) olarak, Toplu İş Sözleşmesi görüşmelerinde, 59 maddelik teklifte ücret, sosyal yardım, kıdem tazminatı ve ihbar tazminatı gibi parasal haklar ile gazetecilerin mesleki haklarını koruyan 37 maddeyle ilgili işverenin uzlaşmaz tutumu sonucu, ATV ile SABAH gazete ve dergi gruplarının bağlı olduğu Turkuvaz işletmesinin İstanbul Balmumcu ve Sefaköy ile Ankara Balgat işyerlerinde grev başlattık...”

12 Eylül darbesinden bu yana, 29 yıldan beri ilk kez bir basın-yayın kuruluşunda Türk-İş’e bağlı Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) Çalık Holding’in Turkuvaz Medya Grubunda (Sabah, ATV, Aktüel ve diğer dergiler) 5 Aralık 2008’de grev kararı alındı, yasal süre olan 60 gün dolunca grev 13 Şubat’ta başladı.

Basın iş kolunda çalışanların çoğu sendikalı değildir. Sol tandanslı gazetelerde bile sendikanın lafı bile edilmez. Sabah grubunda basın emekçileri sendikalaşması grubun TMSF’e devri ve TMSF’ce yönetimi zamanında gerçekleşmişti. Ama Çalık Grubu başa gelince, 400 sendikalı sayısı yönetimin çabaları sonucu 30’a indirildi. Şu anda greve ATV’den sendika işyeri temsilcileri dahil kimse katılmıyor, Sabah’tan 3, dergi grubundan 7 olmak üzere 10 kişi grevde. 10 grevci işçi 17 Şubat’ta işten çıkarıldı.

Grevdeki emekçilerin sayısının bu kadar az olmasının sebepleri var tabii. Greve çıkmak isteyenlerin çoğu işsiz kalmakla tehdit edildi. Sendikadan ayrılına sarı basın kartı vadedildi. Bu süreci daha iyi anlamak için Express Dergisi’nden grevci basın emekçisi arkadaşlara kulak vermek isabetli olacak:

- “Müdürümüz “bir düşün, sonuçları kötü olacak” deyince, “sendikadan çıkmam için bir sebep göster” dedim. “Desen ki ‘sendikacılar kedi kesiyor, yaşlıları tekmeliyor’, tamam, çıkayım. Ama gösterebildiğin tek sebep, “mainstream medyada gazetecilik yapamazsın.” Bu sebep değil ki, tehdit.
- Gayet ciddi, ‘sendika nedir?’ diye soran arkadaşlarımız oldu. -“Sendikaya üye olursam solcu olacak mıyım?” diye soranlar oldu. -Örgüt deyince, PKK geliyor akıllarına. Meslektaşımız bir kız “ben işçi miyim?” dedi. “Patron değilsen, nesin?” dedim. Ya o taraftasın, ya bu taraftasın. Bizi tehdit edenler de işçi. Onlar da her an işten atılabilir. Hiç bir grupta editoryal bağımsızlık yok, burada da yok. Coca-Cola’da direniş vardı, yayınlanmadı. Aktüel’den bir arkadaşımız DESA’da greve çıkan Emine Aslan’ın haberini yapmıştı. Beğenildi, basılacaktı. Sonra, ilan verenden, DESA’dan telefon geldi, haber iptal edildi.
- Sefaköy’de 70 Çevik Kuvvet bizi karşıladı. Dergi grubunda greve çıkan yedi kişiydik. Her birimize onar Çevik Kuvvet düşüyordu. Polislere sorduk, ‘Niye bu kadar kalabalıksınız? Biz ne yapacağız ki?’ Onlar da ‘şirket öyle istemiş’ dedi.

Sizce Lost niye 13 bölüm yayınlandı geçen sezon?

- Adam sendikayı Sovyetler’de kalmış zannediyor. Mesela dizi seyrediyor, “Lost”u takip ediyor. “Lost” geçen sezon 16 bölüm yerine 13 bölüm yayınlandı. Niye?” diye soruyorum. Bilmiyor. “Çünkü Amerika’da senaristler grevdeydi.” Hollywood’da senin hayatında kazanmadığın parayı dizinin bir bölümünden kazanan senarist sendikalı ve grev yapıyor. Ondan da fazla kazanan aktörler bu greve destek veriyor, “ne kadar çağdışısınız, sendika da ne!” demiyor. Senin bütün medya kuruluşlarından daha büyük bütçesi olan ABC televizyonu prime time’da en çok reklam geliri olan diziyi üç hafta yayınlayamıyor! Neden? Sendika var, grev var..

Tabii greve katılmayan, katıl(a)mayan arkadaşlara da hak vermek gerekiyor. Biz gazeteciler belki Türkiye’de en nitelikli, en eğitimli çalışanlara sahip bir işkolunun parçasıyız. Ama diğer yandan basın sektörü ve gazetecilik Türkiye’de en zorlu koşulları olan iş kolu belki. Örgütlülük sıfıra yakın. İşletme sayısı az. Maaşlar düşük. İşsiz kalındığında aynı sektörde iş bulmak hiç de kolay değil. Eşi, çocuğu olan, harcı borcu olan bir gazeteci, bir televizyoncu, bir iletişimci bazı şeyleri yaparken, bazı kararları alırken iki kere düşünüyor. Herkes bir kere düşünüyorsa biz iki kere, üç kere düşünüyoruz. Greve katılan 10 kişi belki ama gönülden bu greve destek verenlerin sayısının çok olduğunu düşünmek ve ummak istiyorum.


Sendikaya üye oldu diye gazeteciyi tehdit etmek, sendikadan istifaya zorlamak, greve çıkanları ise işten çıkarmak. Sonra da toplumdaki çok renkliliğe, çok sesliliğe, farklılıklara saygıya vurgu yapan bir reklamı yayına sokmak. Sizce bu reklam ne kadar samimi?
Peki diğer medya grupları, gazeteler, televizyon kanalları, anlı şanlı köşe yazarları. Her konuda görüş açıklayan, demokrasi, insan hakları ahkamları kesen köşe yazarları, solcusundan sağcısına, İslamcısından Kemalistine anlı şanlı köşe yazarları nerede? Büyük medya gruplarının yayın organlarındaki sessizlik, görmezden gelme niye sizce?


ATV/Sabah çalışanı grevci basın emekçileri, gazeteciler haklarını alana dek her Cumartesi saat:18.00’de, Taksim’den, Galatasaray Lisesi önüne dek yürümeye devam edecekler.

Onların amaçları kahramanlık falan değil. Blogları sabah-atvgrevi.blogspot.com’da yazdıkları gibi “Sadece bu süreçle birlikte basın tartışılsın, basın çalışanları kendi mesleklerine sahip çıksın, falanca müdürden korkarak haber yazmasın, ya da birileri onu tetikçiliğe zorlarken karşı çıkacak gücü bulsun istiyoruz. İşte bunun için toplu hareket etmek gerekiyor. Bu toplu olma hali de ancak sendika üstünden yürür. Diğer önemli noktaysa toplu sözleşme. İş güvencesi olmadan, işten atılamayacağını bilmeden bu ülkede özgür gazetecilik olmaz. Bu kadar basit. İşin maddi boyutundan ziyade bu boyutu önemli. Yoksa 10 yıl sonra da aynı mevzuları konuşur, oluruz.” Tek dertleri bu.

Hiç yorum yok: